Venüs Kişisel Gelişim

Venüs Kişisel Gelişim

Tam olarak kişisel gelişmek ne demek acaba?

Öyle ya, herkesin bu kelimeyle alakalı mutlaka kendine göre bir terimi veya anlayışı vardır. Bu terim üzerinde, değerli bilim adamlarımız ve çok kıymetli ruhbilimcilerimiz yoğun olarak durmuşlardır. Ben burada, şimdiye dekki olan eğitimimden süzülüp gelen bilgileri aktaracağım sana. Elbette değerli hocalarımın anlattığının ışığında.

Kişisel gelişim benim hayatım, ta gençlik yıllarımdan beri. Önceleri bilinçdışı, sonra bilinçli olarak ilerlediğim bir yoldur, kendini eğitmek. Kendinde beğenmediği/kendine kızdığı karakter yapısıyla korkmadan yüzleşerek, karakterini yeniden kendi arzusuna göre inşa etmek. Esasen atalarımız bu terimi muhteşem bir vaziyette zaten anlatmışlar: Edep ve ahlak anlayışı, adabı muaşeret gibi... Bu konuda aldığım eğitimlerde şunu çok iyi kavradım artık, insan bir toplum veya medeniyet olmak istiyorsa, insan ruhuna tamamen uygun gelen bir sosyal yapıyı oluşturmak zorundadır. 

Şu andaki, neredeyse dünyaca toplum yapısı korkunç bir halde, hemde bunu başka ülkelerde de bizzat gezintiler yaparak, bu konuda çeşitli verileri toplayıp, derleyip analiz etmiş birisi olarak bunu rahatlıkla söylebilirim. En akıl almazı ise, tüm önde gelen bazı bilimsel çalışma sektörlerinin, bu korkunç gerçeğin üstünü toprakla katı katı kapatıp, o ahlak dışı yapıyı 'en uygun' ahlak yapısı olarak benimseyip, bunu bir de bir marifetmiş gibi topluma en acı şekilde enjekte etmiş olmasıdır. Çoğu kimse cesaret edip, örneğin ortaya çıkıpta, 'bir başkası kendi öfkesini senin öfkenmiş gibi sana yutturmaya çalışıyor!' deme cesaretini dahi gösterememiştir uzun dönemler. Oysa ki, öfkesini başka birine kusan birisi, toplumsal edep anlayışını ıslah etmeyi bırakıp, bunun yerine karşısındakini hizaya getirmeye çalışmaktadır. Eğer karşısındakine bu ahlak dışı yapıyı uygularsa, bu sayede öfkeli yapı 'bende bir sorun yok, sorun asıl sende!!' demeye getiren kişidir. İşte bu bir manipülasyon türüdür. Kendi ülkemde dahi, insanların çoğu birbirine öfke kusarak, beşikteki bebeğe de öfkeyi işte bu şekilde aşılamışlardır. Bana göre ise, kişisel gelişmeyen bir kişinin sözüne dahi itimat edilmez, çünkü kendi öfkesini yok sayan kişi, seni beni haydi haydiye rahatlıkla uyutma kabiliyetine sahiptir demek. 

Oysa ki elzemdir kişisel gelişim. Ekmek gibi su gibi elzemdir. Bundandır ki Maslow 'ihtiyaçlar hiyerarşi' sinde tacın en başına deneyüstülük (Ingilizcesi: Trancendental/Metaphysical) ilkesini oturtmuştur. Bu terimin temelinde yatan yapı ise, gözle görülemeyen ama kişinin hissettiği duygu durumunu anlayabilme kabiliyetini, onu inceleme, irdeleme, anlatma, isimlendirebilme veya o duygu durumunu değiştirebilme ihtiyacı ve olgunluğudur. Duygu durumlarımızın alışılagelmişlik zincirlerini kırarak, bu sayede yeni ufuklara doğru yol alarak ve türlü türlü deneyimler elde ederek, uygun olmayan ahlak yapımızı bertraf etmeyi başaran ruh, trancendental olarak gelişebilen bir ruhtur. Kendini eleştirmekten dahi çekinen bir ruh, deneyüstülük konusunda sınıfta kalmış demektir. İnsan ve ahlak yapısı konusunda deneyüstülük olgusunu içselleştirmeyi başaramadıktan sonra, Maslow'un diğer ilkelerini nasıl içine sindirmeye çalışacaksın ki?!: Bir evi inşa ederken önce ona bir temel atmıyormuyuz? Yoksa eve zemin eşmeden mi evi direkt olarak toprağın üzerine konduruyoruz?!

O kadar acıdır ki, gerçekten de dünya alem deneyüstülük nedir, önemi ehemmiyeti nedir, avuç kadar insan hariç, zerre dahi farkında değildir. Biz bu şekilde mi insan olacağız? Peki insan olmak ne demek sana göre? Duyarsızlık ve empatisizlik alemi sarmış vaziyette. Herkes birbirine en ağır şekilde saygısızlık yaparak, bir de insanım ve akıllıyım diye geçiniyor. Akıllı insan, kişisel gelişmeye kendini adamış kişidir. Akılsız insan ise, kendinde hiçbir hata görmeyen/kendini yermeyen ve dolayısıyla çok çok gizli bir manipülasyon içerisinde bilinçdışı olarak bulunan, kendisini Tanrı ilan etmiş kişidir! Öyle ya, ancak ve ancak Allah hataların tümünden münezzehtir! İşte size gizli kapaklı bir kibir türü: Kişi hatasının farkında dahi değilse, derin ve çok sinsice, alttan alta giden bir kibirin esiridir.

Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisin de, kişinin kendini gerçekleştirebilmesi için, evvela deneyüstülük olgusuna kavuşmasının gerektiğini şart koşmuştur. Nedir peki kendini gerçekleştirme?: İnsanın içi ile dışının bir olması gerekçesi. Yani, kişi karakter yapısındaki eksiklikleri veya uygun olmayan ahlak yapısını fark etmeli, incelemeli ve sağlıklı ahlak yapısını bulup, inceleyip içselleştirmeli. Ve dolayısıyla kişi kişisel geliştikçe, ruhu daha da ruhen olgunlaşmaya özlem duyacaktır. Tabiri caizse, kişi ruhunu/zihnini ve içindeki bulunduğu yalan (manipülasyon) ortamından zahmetle birer birer temizlememeli. İnsanlar tarafından dünyaca belirlenmiş olan güzel duygular zaten mevcut. Örneğin şefkat, empati, barış, huzur vs. gibi, insanı insan eden güzel ahlakların altındaki yatan önemi ve ehemmiyeti inceleyerek, ahlak dışı ahlakı bırakarak, teker teker yerine güzel duygular ekmeli insan. Tıpkı bahçemizi otlardan temizler ve yerine envaiçeşit muhteşem çiçekler eker gibi. Ve bu bir mucize durumdur: İnsan ahlakta güzelleştikçe, çevreside onu takipe alır. Bu durumda kişisel gelişen kişi, çevresine ve dünya aleme rol model fonksiyonu haline gelir: Üzüm üzüme baka baka kararır...

Kendini deneyüstülük (trancendental) bazda kişisel gerçekleştirmeyen yapının ruhu gaflettedir, depresyondadır hatta ölüdür. Depresyonun ana semptomlarından birisi gaflet ve zihinsel letarjidir (bir tür ruhsal derin uyku hali).

Derin ruhbilimi ışığında esasen depresyonu asıl doğuran duygu akımı, kişinin içindeki olup biten sorunlarını (duygu durumlarını) olduğu gibi kabullenememe eksikliğinden kaynaklanır. Temelinde bu da anlaşılması çok zor olan bir manipülasyon türüdür ve adı sinsi isyandır. Kişi başına gelen olayların altındaki yatan asıl felsefeyi anlamak yerine, var olan ve onu acıtan duruma gizliden gizliye isyan etme eğilimine tutulmuştur. Ne var ki isyan denen en çirkin ahlak yapısının şahı, daha da fazla kişiyi depresyona boğarak, sinsi intihara doğru yol alma durumudur. Buna bir örnek vermek gerekirse eğer, diyelim ki bir kişi öfkesiyle yüzleşmiyor. Bu öfke içinde daha başka ve derin psikolojik yaralar açarak, kişiyi hem örneğin saldırganlığa hem de vurdumduymazlığa vs. iter. Yani kişi isyanda devam kalmayı tercih ederse, gitgide daha da kötü ahlaklara sahip olur. Dolayısıyla da saldırgan kişinin yanında kim devam yaşamak ister ki? Kişi terk edilerek, yalnızlığa mahkum edilir. Yalnızlık ahlak yapısı ise ayrıca bir karakter sorunudur. Terk edilen kişi ise kendinden ümidini keser ve dolayısıyla da kişisel gelişmediğinden dolayı da bir türlü huzur bulamaz. Hayatı hep eğreti ve boş geçer, bunu da zaten derinden derine elbette hisseder. Bu duygu akımından ötürüde kişi kendi kendini sinsi intihara terk eder: Sosyal ilişkileri bozulur, ailesinden kopuş başlar, iş ortamından soğur, vücutsal hijyenik ve temizlik bakımını bırakır vs. vs.

Elbette depresyonlara zaman zaman düşeceğiz, ama bunu bir isyan gibi değil, kişisel gelişmek için baz almalıyız. Depresyonun ardındaki yatan temel sebebe ulaştıktan sonra, depresyon zaten biraz daha sağlığına kavuşur. Her yaşadığımız psikolojik sorun bize, hayatımız da yaşadığımız bir olayın ruhumuza aykırı olduğunun habercisidir daima. 

Eğer ruhsal diri kalmak istiyorsak, kişisel gelişim elzem. Zaten de bir insan kişisel gelişmiyorsa, ihtimaldir ki vücuten de bakımsızdır. Elbette vücuten bakımlı olupta, ruhsal gelişmeyen insanlar da mevcut, bu da ayrıca bir manipülasyon türüdür: Kişinin içi başka, dışı bambaşkadır. Asıl ruhtur vücudumuzu taşıyan. Ruhta olan sorun zamanla vücutta da kendini gösterir.

Maslow'un kişisel ve toplumsal ihtiyaçlar ilkesi ise, yukarıda değindiğim sosyal ihtiyaç faktörleridir. Kişilerin birbirlerine karşı olması/kurması gereken, sağlıklı iletişim ihtiyacıdır. Zira, kişi ancak sağlıklı bir toplumda sağlıklı olarak rahat rahat ruhen gelişir. Eğer toplumda sağlıksızlık varsa, bu tüm diğer toplum üyelerine de sıçrar. Esasen kişinin bulunduğu ortam onun ruhunun aynasıdır da aynı zamanda. Senelerce araştırmalarımın sonucu olarak rahatlıkla diyebilirim ki, bir kişi yapayalnız yaşarsa da mutsuz olur, aşırı kalabalıkta yaşarsa da mutsuz olur. İnsanın mutlaka gerçekten onu anlayabileceği ve onu olduğu gibi kabul edebileceği bir ortama ihtiyacı var. Dahası insanın, ruhen şeffaf olan, yalansız dolansız ortamlara çokça ihtiyacı var, yoksa psikolojk sorunlardan, mutsuzluktan, huzursuzluktan kurtulmak na mümkün.

Geldik vücutsal ihtiyaçlara... Bu terimle Maslow yemek yemek, nefes almak, eğitim, sihhatli/kaliteli yaşamak, çalışmak, cinsel ilişki/üreme ve aile ortamı gibi insanı tümleyen gereksinimlerimizi anlatmıştır.

O kadar çok şey anlattım ki, sözün özüne değinmek gerekirse, hayatın bana göre esas anlamı bir kişinin kendisiyle olan öz iletişiminin kalitesidir, yani kendine olan öz güveni, öz emniyeti ve hür iradesiyle alıp verdiği kararlar. Ne kadar çok başkalarına, bizim hayatımızı yönetmesine izin vermişsek, o kadar da çok kendimizle olan iletişimimiz zayıftır. Ta çoçukluğumuzdan itibaren ebeveynlerimize ve ya topluma itaat etme bize enjekte edilmiş. Elbette topluma ve aileye itaat oldukça önemli ama, önce toplumun bize şart koştuğu şeyler 'bu benim ruhuma uygun mu?' diye sorup, gerekirse ihtiyaç olan toplumsal kanunları yeniden yazmalıyız. Nasıl mı? Toplumun sana direttiği prensibin senin ruhuna uygun olup olmadığını belirleyip, toplum sana karşı çıksa da, istikrarlı bir şekilde ruha iyi gelen şartları sonuna kadar hem bizzat yaşayıp hem de müdafa etmen, gerekirse yıllarca.


Zamanla eğitimden daha da pahalı olan bir şey var, o da eğitimsizlik.
John F. Kennedy

Venüs Kişisel Gelişim. Tüm hakları saklıdır. 
Designed by Ayla Kurt 2019


14.05./15.05.2019


Share by: