Öyle ya, herkesin bu kelimeyle alakalı mutlaka kendine göre bir terimi veya anlayışı vardır. Bu terim üzerinde, değerli bilim adamlarımız ve çok kıymetli ruhbilimcilerimiz yoğun olarak durmuşlardır. Ben burada, şimdiye dekki olan eğitimimden süzülüp gelen bilgileri aktaracağım sana. Elbette değerli hocalarımın anlattığının ışığında.
Kişisel gelişim benim hayatım, ta gençlik yıllarımdan beri. Önceleri bilinçdışı, sonra bilinçli olarak ilerlediğim bir yoldur, kendini eğitmek. Kendinde beğenmediği/kendine kızdığı karakter yapısıyla korkmadan yüzleşerek, karakterini yeniden kendi arzusuna göre inşa etmek. Esasen atalarımız bu terimi muhteşem bir vaziyette zaten anlatmışlar: Edep ve ahlak anlayışı, adabı muaşeret gibi... Bu konuda aldığım eğitimlerde şunu çok iyi kavradım artık, insan bir toplum veya medeniyet olmak istiyorsa, insan ruhuna tamamen uygun gelen bir sosyal yapıyı oluşturmak zorundadır.
Şu andaki, neredeyse dünyaca toplum yapısı korkunç bir halde, hemde bunu başka ülkelerde de bizzat gezintiler yaparak, bu konuda çeşitli verileri toplayıp, derleyip analiz etmiş birisi olarak bunu rahatlıkla söylebilirim. En akıl almazı ise, tüm önde gelen bazı bilimsel çalışma sektörlerinin, bu korkunç gerçeğin üstünü toprakla katı katı kapatıp, o ahlak dışı yapıyı 'en uygun' ahlak yapısı olarak benimseyip, bunu bir de bir marifetmiş gibi topluma en acı şekilde enjekte etmiş olmasıdır. Çoğu kimse cesaret edip, örneğin ortaya çıkıpta, 'bir başkası kendi öfkesini senin öfkenmiş gibi sana yutturmaya çalışıyor!' deme cesaretini dahi gösterememiştir uzun dönemler. Oysa ki, öfkesini başka birine kusan birisi, toplumsal edep anlayışını ıslah etmeyi bırakıp, bunun yerine karşısındakini hizaya getirmeye çalışmaktadır. Eğer karşısındakine bu ahlak dışı yapıyı uygularsa, bu sayede öfkeli yapı 'bende bir sorun yok, sorun asıl sende!!' demeye getiren kişidir. İşte bu bir manipülasyon türüdür. Kendi ülkemde dahi, insanların çoğu birbirine öfke kusarak, beşikteki bebeğe de öfkeyi işte bu şekilde aşılamışlardır. Bana göre ise, kişisel gelişmeyen bir kişinin sözüne dahi itimat edilmez, çünkü kendi öfkesini yok sayan kişi, seni beni haydi haydiye rahatlıkla uyutma kabiliyetine sahiptir demek.
Oysa ki elzemdir kişisel gelişim. Ekmek gibi su gibi elzemdir. Bundandır ki Maslow 'ihtiyaçlar hiyerarşi' sinde tacın en başına deneyüstülük (Ingilizcesi: Trancendental/Metaphysical) ilkesini oturtmuştur. Bu terimin temelinde yatan yapı ise, gözle görülemeyen ama kişinin hissettiği duygu durumunu anlayabilme kabiliyetini, onu inceleme, irdeleme, anlatma, isimlendirebilme veya o duygu durumunu değiştirebilme ihtiyacı ve olgunluğudur. Duygu durumlarımızın alışılagelmişlik zincirlerini kırarak, bu sayede yeni ufuklara doğru yol alarak ve türlü türlü deneyimler elde ederek, uygun olmayan ahlak yapımızı bertraf etmeyi başaran ruh, trancendental olarak gelişebilen bir ruhtur. Kendini eleştirmekten dahi çekinen bir ruh, deneyüstülük konusunda sınıfta kalmış demektir. İnsan ve ahlak yapısı konusunda deneyüstülük olgusunu içselleştirmeyi başaramadıktan sonra, Maslow'un diğer ilkelerini nasıl içine sindirmeye çalışacaksın ki?!: Bir evi inşa ederken önce ona bir temel atmıyormuyuz? Yoksa eve zemin eşmeden mi evi direkt olarak toprağın üzerine konduruyoruz?!
O kadar acıdır ki, gerçekten de dünya alem deneyüstülük nedir, önemi ehemmiyeti nedir, avuç kadar insan hariç, zerre dahi farkında değildir. Biz bu şekilde mi insan olacağız? Peki insan olmak ne demek sana göre? Duyarsızlık ve empatisizlik alemi sarmış vaziyette. Herkes birbirine en ağır şekilde saygısızlık yaparak, bir de insanım ve akıllıyım diye geçiniyor. Akıllı insan, kişisel gelişmeye kendini adamış kişidir. Akılsız insan ise, kendinde hiçbir hata görmeyen/kendini yermeyen ve dolayısıyla çok çok gizli bir manipülasyon içerisinde bilinçdışı olarak bulunan, kendisini Tanrı ilan etmiş kişidir! Öyle ya, ancak ve ancak Allah hataların tümünden münezzehtir! İşte size gizli kapaklı bir kibir türü: Kişi hatasının farkında dahi değilse, derin ve çok sinsice, alttan alta giden bir kibirin esiridir.